22 Aralık 2009 Salı

Stresi yok etme teknikleri

Huzursuzluk, korku, kaygı hepimize tanıdık gelen duygular.

Ulusal Zihinsel sağlık enstitüsü tarafından yapılan bir araştırmaya göre 18 yaş ve üstü her 5 kişiden birinin geçen yıl sinir bozukluğu yaşadığını gösterdi.


Bu da 40 milyon kişi demek. Bu zihinsel kötülüğün nereye vardığını anlamamız önemlidir, ama asıl amacımız size nasıl yardımcı olabileceğimizi göstermektir. Birkaç rahatlama hareketi ile kaygılarınızı yatıştırmayı umuyoruz.

Sizi kaygılardan kurtaracak en etkili 4 rahatlama tekniğini bulabilirsiniz. Bunlar hokus-pokus değildir, kliniklerde yapılan araştırmalar sonucu faydası kanıtlanmıştır. Bu çalışmaları terapist ile yapmanız tavsiye edilir

"Jacobson" progresif kas rahatlaması

Amerikan fizikçisi Edmund Jacobson tarafından 1920'lerde geliştirilen progresif kas rahatlaması (PMR) bazı temel prensiplerde işe yaramaktadır: Eğer kaygılarınızla beraber kaslarınız geriliyorsa, kaslarınızın gerilmesini azaltarak stresinizi azaltabiliriz.

Neyi içerir: Rahatlama uygulaması için iyi bir konsantrasyon gerekmektedir. Zihinsel olarak farklı kaslara, kas gruplarına veya vücut bölümlerine odaklanın ve onları teker teker sistematik bir şekilde rahatlatmaya çalışın. Bu işleme vücut taraması denir. Vücut taraması fiziksel çalışmaların öncesi ve sonrasında da kasları rahatlatmak için iyi bir yöntemdir.

Zaman: 5-10 dakika gerektirir. İlk başta günde bir kez uygulayın, sonra gerektikçe uygulayın. Kasetten direktifleri dinlemek işinizi kolaylaştıracaktır.

Kendi kendine uygulanan çalışma (Autogenic Training)

Alman fizikçi Johannes Schultz’un geliştirdiği otojen çalışma, altında yatan mekanizmalar benzer olmasına rağmen PMR’ye göre daha kapsamlı bir çalışmadır.

Neyi içerir: Otojen çalışma vücudun sıcak, ağır ve rahat hissetmesini sağlayacak 6 egzersizi içerir. Görsel tanımlamalar ve vücut farkındalığı genelde kullanılır.

Zaman: Hareketleri bitirmek için 5-10 dakika gerekir. Ve gün içerisinde birkaç kez tekrarlanmalıdır. Uzmanlaşma 4-6 ayda olacaktır.Bazıları eğitimli terapistlerin direktifleri vermesini isterken, kaydedilmiş direktifler yeterli olacaktır.

Uygulamalı rahatlama

Stres yönetimi teknikleri ile kaygının sinyallerini tanımlayıp, onunla nasıl başa çıkabileceğiniz yolları öğreniyorsunuz. Odaklanılan nokta hastalara nasıl çok çabuk bir şekilde rahatlayacaklarını öğretmek ve bu rahatlama tekniklerini gün içerisinde uygulamaktır. Çalışmalarının sonlarında uygulama yapabilmek adına hastalara korkular yaşatılır.

Ne içerir: Kendini tanıma, progresif rahatlama, kaçarak rahatlaması, başında kontrol ederek rahatlama, hızlı rahatlama, uygulama çalışması.

Zaman: Ağır talepleri olduğu için bu metotta terapist tarafından direktifler verilmelidir. Uygulama 12 seans veya daha fazla sürebilir. Öğrendikten sonra, vücut taraması her gün, değişen veya hızlı rahatlama haftada 2 yapılmalıdır.

Meditasyon:

5000 yıldır uygulanan en bilindik zihin disiplinidir. Meditasyonun amacı koşullu her gün düşünülen şeylerden uzaklaşıp, daha derin olan rahatlamam ve farkındalık durumuna geçmektir. Farklı amaçlar ve odaklarla çok fazla meditasyon çeşidi vardır. Rahatlamadan çok, birçok insan meditasyonu kişisel farkındalık, daha fazla bilince ulaşma veya daha iyi konsantrasyon sağlamak için kullanır.

Ne içerir:Geleneksel batı meditasyonu; fiziksel duruş, derin nefes egzersizleri, kendini görme ve tanımlama gibi şeylerİ içeren yoga meditasyonu üstüne yoğunlaşır.

Zaman: 5 dakikadan 1 saate kadar sürer, bu ne öğrendiğinize veya neyi amaçladığınıza göre değişir. Meditasyon evde de uygulanabilir. Uzmanlaşmak aylar sürer. Bireysel terapistin direktif vermesi, grup seansları, halk sınıfları hepsi aynı derecede etkilidir. Rahatlatıcı bir müzikle beraber kaydedilmiş direktifleri kasetten dinlemek yaygın bir uygulamadır.

Derin bir nefes alın

Kaygılı olduğunu düşünmek bile kaygı yaratmak için tetikleyici etkidir. Farkındalık yeterli olmadığı için, yardım almanız gerekir. Düşüncelerimizde, vücudumuzun fiziksel parçalarından biri gibidir. Rahatlaması öğretilebilir. Ama unutmayın: Siz istemediğiniz sürece kimse size yardımcı olamaz.

Rahatlama ve Stres Azaltma Teknikleri

Rahatlama ve Stres Azaltma Teknikleri

Kan basıncınızı yükseltecek veya sizi strese sokacak durumlardan kaçınmalısınız. Stres kaslarınızın gerilmesine “mücadele et veya kaç” yanıtı vermek üzere hazırlanmasına neden olur. Bu gerginlik belinizde bir ağrıya veya çok önemsiz bir ağrının şiddetlenmesine neden olur. Stresin önlenemeyeceği bir durumda iseniz postürünüzden (duruşunuzdan) ve belinizi koruyan önlemleri bildiğinizden emin olmalısınız.
Şu 3 teknik stresi azaltmanıza yardımcı olacaktır:
Nefes Alma
Derin bir nefes alıp yaklaşık 6 saniye içinde yavaş yavaş vermek gerginliği azaltacaktır. Bunu saat başına 3 kez ve kendinizi gergin hissettiğiniz zaman uygulamalısınız.
Egzersiz
10 dakikalık bir yürüyüş herginliğinizi alır, enerjinizi ve moralinizi yükseltir. Etkisi 1-2 saat kadar sürer.
Sakinleşme
Olabildiğince rahat bir pozisyonda sessizce oturun, gözlerinizi kapayın.Ayaklarınızdan başlayıp, kafa ve yüzünüze kadar uzanan bir hatta kaslarınızı gevşetin. Burnunuzdan, kolayca ve rahatça nefes alın. Nefes verirken sessizce tek heceli bir kelime söyleyin. Bunu aralıksız 10-20 dakika boyunca uygulayın. Bittikten sonra sessizce oturun ve gözlerinizi birkaç dakika kapalı tutun. Gözlerinizi açın ve kalkıp gitmeden önce birkaç dakika daha sessizce oturun. Aşağıda bel ağrısı konusunda yararlı bulabileceğiniz kaynaklar ve web sayfaları sıralanmıştır

depresyonda olduğunuzu nasıl anlarsınız?

Depresyonu anlamak
Understanding Depression

Buradaki bilgiler depresyonun beilrtilerini ve farklı tedavileri tanımlamaktadır. Kişilerin kendi kendilerine nasıl yardım edebileceklerini, aile ve arkadaşların yapabilecekleri hakkında, tavsiyelerde bulunur. Aynı zamanda, daha başka nerelerde bilgi ve tavsiyeler bulabileceğinizi de belirtir. Depresyon farklı kişileri farklı biçimde etkiler, fiziksel ve ruhsal olmak üzere farklı farklı belirtiler gösterir. Eğer depresyondaysanız hiçbirşeyin size yardım edemeyeceği hissine kapılabilirsiniz. Ancak size gerçekten yardımcı olabilecek yapılabileceğiniz şeyler vardır. Birşeyler yapmaya karar vermek atılacak en önemli adımdır. Birçok insan depresyon nöbetlerini atlatırlar, hatta bazıları bunu, onları hayatlarını ele alıp değiştirmeye zorlayan olumlu bir deneyim olarak görür.

Depresyon nedir?

Depresyo birçok psikolojik huzursuzluğu kapsayan genel bir tanımdır. En yalın haliyle depresyon psikolojik durumunuzda sıkıntı yaratan, hayatınızı normal olarak sürdürmenizi engellemeyen, ancak herşeyi zorlaştırıp, anlamsızlaştırmaya neden olan bir durumdur. Enhat safhada depresyon hayatı tehdit edici olabilir. Kendinizi öldürmeye veya hayatı yaşanmaya değer bulmamaya meyilli hale gelebilirsiniz .

Aşırı endişelenmek

Depresyonda olan kişiler genelde aşırı endişelenirler. Endişe, gerçek olsun veya olmasın tehdit durumunda hissedilir. Endişe baş ve kas ağrısı terleme veya baş dömesi gibi fiziksel belirtilerle kendini gösterebilir. Aşırı endişelenen birisi kafasında sürekli aynı düşünceleri tekrarlayabilir. Bunlar da konsantrasyon bozukluğuna, uykusuzluğa veya dinlenememeye sebep olabilirler. Uzun vadede endişe aşırı fiziksel yorgunluğa ve genelde sağlığın bozulmasına sebep olabilir.

Mevsimlik ortaya çıkan moral bozukluğu (seasonal affective disorder SAD)

Bu tip depresyona kış aylarında, bazı kişileri bunalıma daha meyilli yapan, gün ışığının azlığının sebep olduğu sanılmaktadır.

Doğum sonrası depresyonu

Bazı anneler bebek doğduktan sonra depresyona girerler. Buna horman dengelerindeki büyük değişikliklerin sebep olduğu düşünülmektedir.

Manik depresyon

Bu kişilerin depresyon ve manik şekilde gelişmesine sebep olur. Manik durumu aşırı heyecanlanma ve kontrolsüz davranma durumudur.

Depresyonun belirtileri nelerdir

Depresyon farklı kişileri farklı biçimlerde etkiler. Duygusal veya fiziksel olmak üzere geniş alanda belirtilere sebep olabilir.

Depresyonda olan kişiler,

  • genelde kederli olurlar
  • özsaygıları azdır ve kendine güvenleri yoktur
  • olumsuz düşüncelerle doludurlar
  • hissiz, boş ve umutsuzdurlar
  • kendilerini suçlar ve gereksiz yere suçluluk hissederler
  • konsantre olmakta ve karar vermekte zorlanırlar
  • genelde huzursuz ve sabırsızdırlar
  • çok yemek yiyip kilo alır veya doğru düzgün yemek yemeyip kilo kaybederler
  • genelde zevk alınacak aktivitelerden keyif almazlar
  • cinsel arzuları azalır
  • genelden daha fazla, tütün, içki ve uyuşturu kullanırlar
  • kendilerine fiziksel zarar vermeyi düşünürler veya kendilerine fiziksel zarar verirler
  • daha az enerjileri vardır ve daha az hareketlidirler
  • yardım istemek yerine, kendilerini başkalarından soyutlarlar
  • gelecekle ilgili olarak umutsuz kötümser bir bakış açıları vardır

Depresyona neler sebep olur?

Depresyonun bir tek belli sebebi yoktur; daha çok kişiden kişiye değişir. Birçok vakada depresyon, özellikle de ilk depresyon durumu, hayatta olan olaylarla başlar. Çocukluğunuzda olanlar hayatınıza öyle ya da böyle önemli şekilde etki edebilir.

Traumatik deneyimler, özelliklie fiziksel bir saldırı ya da tecavüz, gibi olaylar kadar, birini kaybetmek de, depresyonun başlamasına sebep olabilir. Depresyona sebep olanlar sadece olumsuz deneyimler değil, ancak bu deneyimlerle nasıl başa çıktığınızdır. Olumsuz deneyimler daha çok, bu olayla ilgili hisleriniz ifade edilmezse veya dikkate alınmazsa depresyona sebep olur.

Depresyon aynı zamanda fiziksel sebeplere de bağlanabilir. Yetersiz beslenme, fiziksel egzersiz yokluğu ve grip gibi hastalıklar sizi depresyona yöneltebilir. Bazı dinlendirici ilaçların sık kullanımı da depresyona sebebiyet verebilir.

Ne gibi tedaviler mevcuttur?

Depresyona çare ararken, hayatınızda karar vermeyi en zor olduğu bulduğunuz bir zamanda, mevcut birçok tedavi yöntemlerinden birini seçmek zorunda kalmak size biraz tuhaf gelebilir. Depresyon tedavileri çok çeşitlidir. Ancak, nerede yaşadığınıza bağlı olarak bu tedavi yöntemleri sınırlı olabilir. Öneğin; pisikolojik danışmanlık gibi konuşma tedavisi kuzey İngiltere’deki kırsal alanlardan daha çok Güney- Doğuda ve Londra’da bulunmaktadır.

Depresyona maruz kalan kişiler, mevcut tedavi yöntemleri veya tedavi yöntemleri karışımları arasında serbestçe seçim yapma hakkına sahip olmalıdırlar. Ancak, gerçekte olan, aile doktoruna giden depresyondaki kişilerin birçoğuna ilk tedavi seçeneği olarak sakinleştirici tavsiye edildiğidir. Birçok kişi için depresyonla başa çıkmanın en etkili yolu sakinleştirici alma ve konuşma yöntemlerinin karışımıdır.

Pisikolojik danışmanlık

Pisikolojik danışmanlık dinleme sanaatında eğitilmiş birisiyle konuşmadan ibarettir. Bu da size sorunlarınıza çare ararken, kendinizi ifade yoluyla kendinizi anlamanızı sağlar. Konuşmak ve sizi anlayan ve kabul eden birisinin sizi dinlemesi, sizi rahatsız eden konuları anlayabilmenize yardımcı olacaktır. Pisikolojik danışman, belkide sizin duygularınızı, düşüncelerinizi ve davranışlarınızı daha iyi anlamanızı sağlayacaktır.

Aile doktorunuzun muayenehanesinde ona bitişik bir pisikolojik danışmanlık servisi olabilir, veya doktorunuz sizi Ulusal Sağlık Servisinde (NHS) çalışan bir pisikolojik danışmanlık servisine sevk edebilir. Pisikolojik danışmanlık servisi aynı zamanda gönüllü ve özel olarak çalışan organizasyonlar yoluyla da sağlanabilir.

Pisikoterapi

Psikoterapi size karşılaştığınız sorunlarınızla başa çıkmada yardımcı olabilecek bir konuşma tedavisidir. Sizi daha tatminkar ve daha becerikli bir hayat tarzına doğru yöneltmeyi amaçlar. Psikoterapi, pisikolojik danışmanlıkdan daha derine inen bir tedavi yöntemidir; belki de geçmişinize, özellikle de çocukluğunuza ve hayatınızdaki belli kişilerle ilişkilerinize daha yakından bakmaya cesaretlendirilebilirsiniz. Bazı kısa süreli pisikoterapiler Ulusal Sağlık Servisinde (NHS) mümkün olabilir, ancak birçok pisikoterapist özel muayenehanelerde çalışırlar.

Kognitiv davranış terapisi

Kognitiv davranış tedavisi veya CBT, size sorunlarınızın ne olduğunu anlamanıza ve duygusal sorunların üstesinden gelmenize yardımcı olan bir konuşma tedavisidir. Terapist sizi, düşünceleriniz arasındaki ilişkileri, düşüncelerinizin sizi nasıl etkilediğine ve bunun davranışlarınız üstündeki etkisini anlamaya yöneltir. CBT size pratik yeteneğinizi geliştirmenize ve sonuç olarak da davranış ve düşüncelerinizin altında neler olduğunu anlamanıza yardımcı olur. Kognitiv davranış tedavisi genelde pisikologlar tarafından kullanılır, bu yüzden de genelde aile doktorunuzun sizi sevk etmesi gerekir.

Kendi-kendine yardım gurupları

Kendi-kendine yardım guruplarının dayanağı, depresyonda olan başka kişilerle karşılaşmanın faydalı olacağıdır. Bu, yalnızlık duygusunun geçmesine ve başkalarının depresyonla nasıl başa çıktığı konusunda fikir vererek, yardımcı olabilir. başkalarına destek olduğunuzu görmek size yardımcı olabilir. Bu gurupları genelde depresyonu yenmiş kişiler yönetirler.

İlaç

Depresyonun en yaygın tedavisi sakinleştirici ilaçlardır. Bunlar beynimizde mutlu olmamızı sağlayan kimyasallara etki ederler. Depresyonu tedavi etmezler, ancak belirtileri azaltıp sizin depresyonla başa çıkmanızı sağlayacak gücü bulmanıza yardımcı olabilirler. Sakinleştiriciler herkes üstünde aynı etkiyi göstermezler ve sıkçada istenmeyen yan etkileri vardır. Genelde ilaçların etkilerini göstermeleri iki ile dört hafta arasındadır. Bazı sakinleştiriciler başka ilaçlarla kullanıldıklarında tehlikeli olabilirler, ve ilaçları almayı bıraktığınızda geriye yönelik belirtiler gösterebilirsiniz.

Hastaneye kabul edilme

Eğer ciddi safhada depresyondaysanız, ihtiyacınız olan, sığınma ve bakımı hastanelerin psikiatri bölümlerinde bulabilirsiniz. Bu aynı zamanda psikiatristinize, farklı tedavilerin etkilerini gözleme fırsatını verir. Hastaneler, bu stressli zamanınızda size destek olacak güvenli bir ortam sunabilir, aynı zamanda çevrenizde insanların olduğunu bilmek ve birinin sizinle ilgilenip size baktığını bilmek de rahatlatıcı olabilir. Ancak, size uymayan rutinlere uymak zorunda kalmak ve başka hastaların davranışlarının sizi rahatsız ettiği, bir koğuşta olup istediğinizde yalnız kalamamak sizi huzursuz edebilir. Genelde doktorlar hastaları hastaneye yatırmak istemezler, ancak bazı hastalar, kendi ve başkalarının güvenliğini ve sağlığını tehlikeye attığı düşünülürse hastanede alıkonabilir.

Toplum Sağlığı

Eğer uzun süreli, şiddetli depresyon altındaysanız ve toplumda bağımsız olarak yaşamak için desteğe ihtiyacınız varsa, size uygun bir dizi servis mevcuttur. Bakım Programı Yaklaşımının (The Care Programme Approach) amacı sizin değerlendirilmenizden, sağlık yetkililerinin ve sosyal servisin siz gerekli hizmetleri sağlamasından emin olmaktır. Sizi desteklemek üzere gerekli servisleri ayarlaması için bir bakım koordinatörü tesbit edilebilir. Toplum akıl sağlığı ekibi (CMHTs) ve toplum psikiatri hemşiresi (CPNs) kendi evlerinde yaşayan kişilere destek sağlayabilirler.

Elektro şok tedavisi (Electro-convulsive therapy) (ECT)

Bu tedavi şekli genelde, sadece ilaç tedavisine cevap vermemiş olup, çok şiddetli depresyonda olan kişilere uygulanır. Hastaya önce genel anestezi verilir, sonra da beyine, sara krizine benzer, şok etkisi olan, bir elektirik akımı verilir. Hafıza kaybı gibi ciddi yan etkileri olan tartışmalı bir tedavi şeklidir.

Kendi kendime yardım etmek için ne yapabilirim

Depresyonla savaşırken dikkat etmeniz gereken çok önemli bir nokta vardır, depresyon kendi kendini besler. Başka bir deyişle, depresyona girdiğinizde, depresyona girdiğiniz için daha fazla depresyona girersiniz. Olumsuz düşünceler bir alışkanlık halini alır ve sizin için başa çıkılması daha da zor olur. O zaman da depresyonda olmak, ilk başta depresyona sebep olan olaylardan daha büyük bir sorun olur. Hatırlanması gereken önemli bir nokta, hayattaki sorunların anlık çözümleri olmadığıdır. Sorunları çözmek, zaman, enerji ve çaba gerektirir. Depresyonda olduğunuz zaman, enerji dolu ve çalışmak için hazır olmayabilirsiniz. Ancak, tedavilerinizde, örneğin, konuşma tedavilerine katılmak gibi, aktif bir rol alabiliyorsanız, bu durumunuza yardımcı olur.

Çabalamak ve depresyonun sizin üstünüzdeki etkisini kırmaya çalışmak gereklidir. Depresyondan kurtulmaya çalışırken bunları hatırlayın ve hayatınızı daha yapıcı bir aktivitelerle doldurmaya çalışın. Sizi meşgul edecek şeyler bulmaya çalışın. Canınız istemese de fiziksel aktivitelerde bulunmak çok tedavi edicidir. Spor yapmak, koşmak, bisiklete binmek, hatta hızlı yürümek bile, beyindeki endorfin adı verilen kimyasalları harekete geçirip, kendinizi daha iyi hissetmenize sebep olabilir.

Kendinizi daha iyi hissetmenizi sağlayacak şeyler yapmalısınız. Kendinize iyi davranmaya çalışmalı ve davranmalısınız. Fiziksel olarak kendinize iyi bakmalı ve vücudunuzu, sigara, alkol ve uyuşturucu gibi zararlı alışkanlıklardan korumalısınız. Dış görünüşünüze önem vermeli ve kendinizi ödüllendirmelisiniz.

Alternativ ve tamamlayıcı tedaviler

Depresyon tedavilerinde faydalı olabilecek bir dizi alternativ veya tamamlayıcı tedavi şekilleri mevcuttur. Hirerikum (St John’s Wort) gibi bu aralar çok popüler olan, bitkisel sakinleştiriciler, moralinizi düzeltebilirler. Ancak, hatırlamanız gereken bir şey başka ilaçlar alırken St John’s Wort almanın tehlikeli olabileceğidir. Aynı zamanda akupunktur ve homoterapi gibi tedaviler de depresyonda olan kişileri tedavi etmekte kullanılmaktadırlar. Birçok alternativ tedaviler vücut ve bedeni farklı olarak görmezler. Sizi bir bütün olarak görür ve belirtileri tek tek tedavi etmezler.

Arkadaş ve aileler yardım etmek için ne yapabilirler?

Depresyonda olan kişiler yardım ve destek aramak yerine arkadaş ve ailelerinden uzaklaşırlar. Ancak, bu destek ve yardıma en çok ihtiyacınız olduğu zamandır. Depresyonda olan kişilerin aile ve arkadaşlarının yapabilecekleri en büyük yardım, depresyondaki kişiyi tedavi olması konusunda cesaretlendirmektir. Depresyonun ana belirtileri olan, çaresizlik, umutsuzlık ve kendini değersiz hissetme, depresyondaki kişiyi yardım aramaktan alıkoyabilir.

Depresyonda olan bir aile bireyini veya arkadaşı desteklemek, daha yakın ve samimi bir arkadaşlık kurmanıza yardımcı olabilir. Ancak, aynı zamanda çok da zordur. Bazı zamanlarda çok hayal kırıklığına uğrayabilir hatta, kendinize dikkat etmezseniz siz de depresyona girebilirsiniz. Depresyonda olan kişilerin en çok ihtiyacı olan şey onlara bakacak birisinin olmasıdır. Bunu da onları dikkatle dinleyerek, onlara ilgi göstererek, veya sadece onlarla vakit geçirerek yapabilirsiniz. Onları nasıl hissettikleri hakkında konuşmaya cesaretlendirebilir, neler yapabilecekleri konusunda yol gösterebilirsiniz veya depresyonlarıyla başa çıkarken neleri değiştirmeleri gerektiğini anlamalarına yardımcı olabilirsiniz.

Eğer desteklediğiniz kişi çok ciddi depresyondaysa, onların adına ne yapılabileceği konusunda karar verirken, çok zor kararlarla karşı karşıya kalabilirsiniz. Örneğin, bazı işlerini yapamıyorlarsa, eğer yapabiliyorsanız, onların adına alış-verişlerini ve temizliklerini yapabilir veya yemeklerini pişirebilirsiniz. Veya bunları yapmaları için onları mı cesaretlendirmelisiniz? Bu soruların cevapları kolay değildir. Bu sorunları ve farklı konuları tartışabileceğiniz birilerini bulmak faydalı olabilir.

Bir aile bireyine veya arkadaşa yardımcı olurken, depresyonda oldukları için onları suçlamamaya ve ’artık toparlanmaları gerektiğini’ söylememeye çok dikkat etmelisiniz. Belki de onlar, zaten olanlar için kendilerini suçluyorlardır ve eleştiriler kendilerini daha da kötü hissetmelerine neden olabilecektir. Onlara durumlarını iyileştirmek için yapabilecekleri şeyler olduğunu hatırlatabilirsiniz, ancak bunun faydalı olabilmesi için çok anlayışlı ve dikkatli bir şekilde yapılması gereklidir.

Kendi ihtiyaçlarınızı unutmamanız önemlidir. Eğer imkanınız varsa desteklediğiniz arkadaş veya aile bireyinizin sorumluluğunu mümkün olduğunca fazla insanla paylaşmaya çalışın. Kendi hayal kırıklığınızı tartışabileceğiniz kişiler bulmaya çalışın. Sizin durumunuzdakiler için bölgenizde destek gurupları olabilir.

Çocuklar, gençler ve yetişkinler için her konuda konuşma servisleri . Yetişkinler için yüz yüze pisikolojik danışmanlık servisi. Başka destek guruplarına ve organizasyonlarına sevk

resim çizerek kişilik anlama

İbrahim Sani MERT
Cuma, 16 Kasım 2007
Okunma: 1938 kez

Motivasyon teorilerinden olan Amaç Kuramı, bireye verilen amaçların, onun davranışları , dolayısıyla da performansı (iş başarımı) üzerinde önemli bir etkisi olduğu varsayımına dayanmaktadır. Bir ilkokulda, yaşları altı olan 20 anasınıfı öğrencisi üzerinde yapılan araştırmada , amaç özelliklerinden olan , amaç belirginliği ve geri bildirimin, deneklerin resim çizme performansı üzerindeki etkisi araştırılmıştır.

Araştırma sonunda, ilk aşamada verilen normal amaçlara göre, ikinci aşamada verilen belirgin amaçlarda performansın % 97 , ve üçüncü aşamada, geri bildirim verilmesiyle de, performansın % 120 arttığı tespit edilmiştir.



TEORİK ANALİZ

Amaç kuramı, bilişsel bir kuram olup, bireyin elde etmek istediği amacı belirgin olarak bilme, anlama ihtiyacına dayanır. Bu kuram, insan davranışlarının bir amaca, hedefe dayandığında, bu amaçların, bireyin enerjisini belirli bir işe yöneltmesini sağlayacağı varsayımına dayanır (YEARTA, MAITLIS, 1995).

Amaç kuramı, amacın net olarak belirlenmesi (amaç belirginliği), organizasyonlarda yaygın olarak kullanılan bir motivasyon tekniğidir. Bireyin çabasını yaptığı işe yönlendiren bir metot olarak, organizasyondaki ödül sistemi ile zaman yönetimi, stres yönetimi gibi, eğitim ve gelişim programlarında da kullanılır (YEARTA, MAITLIS, 1995).
Amaç Kuramının başlıca iki önermesi vardır. Birincisi, bir insanın kendisi için koyduğu amaçlar büyük ölçüde onun davranışını yönlendirir. Birey hem ansal, hem fizik enerjisini kendi saptadığı amaca yöneltir. İkincisi ise, dışarıdan, örgüt tarafından verilen özendiriciler, iş görenlerin amaçlarıyla niyetlerini etkileyerek performans üstünde etkili olur (ONARAN, 1981).

Amaçlar, başlıca iki özellik veya unsur içerir; içerik (content) ve yoğunluk (intensity). Amaç içeriği amacın özelliklerini (amacın zorluğu ve özelliği), amaç yoğunluğu ise amaca erişmede veya onu başarmadaki süreci içerir (YEARTA, MAITLIS, 1995).

Alan ve laboratuar ortamında yapılan araştırma ve deneylerde, amaç belirlemenin aşağıdaki özelliklerden oluştuğu tespit edilmiştir.
Amaç belirginliği; özel amaçlar genellere göre performansı daha çok arttıracaktır.
Amaç zorluğu; erişilebilir oldukları değerlendirildiklerinde, zor amaçların kolay olanlara göre performansı daha çok arttıracaktır (BUSBY, WILLIAMS, 1997). Hem güç hem de belirgin bir amaca ulaşmak için çalışan deneklerin daha iyi iş çıkardıkları görülmüştür (ONARAN, 1981).
Amaç kabulü; Amaçlara karşı olumlu tutum besleme, amaçları benimseme anlamında düşünülebilecek amaç kabulü , iş başarımını arttıracaktır (ONARAN, 1981).
Geri bildirim; geri bildirim alan bireylerin performansı artacaktır (BUSBY, WILLIAMS, 1997).
Amaçların saptanmasına katılma; kurama göre, iş görenler amaçların saptanmasına katıldıklarında iş başarımı daha yüksek olacaktır (ONARAN, 1981).

Amaç belirginliği; Bir örgütte her görevlinin işiyle ilgili amaçları her zaman açık seçik belli değildir. Bazen amaçların ne olduğu el yordamıyla çıkarılır, bazen de nitelikleri iyice açıklanmış, belirgin amaçlar konabilir. Yapılan bir çok deneyde , amaçların ne kadar belirgin olursa performansın (iş başarımının) da o oranda artacağı sonucuna varılmıştır. Bütün bu deneylerde belirgin, güç amaçların ''elinizden geleni yapın'' amacına göre hem iş başarımını artırdığı, hem de can sıkıntısını azalttığı, başka bir deyişle bu amaçların daha ilginç bulunduğu görülmüştür (ONARAN, 1981).

Çalışma ortamı ve koşulları değiştikçe, insanlarda buna paralel olarak düşüncelerini değiştirmek zorunda kalmaktadır. Mutlaka hiçbir çalışan bu düşüncelerini oluştururken bağımsız değildir, fakat kendisini bu süreçte daha değerli kılabilir. İşinizi yaparken her gün bir çok tercih yaparsınız, bu tercihlerinizi daha güvenli, doğru ve kapsamlı yapmak da, basit ama etkili bir konsepti dikkate alırsanız, tahmin ettiğinizden daha çok elinizdedir. Bu konsept ise, iş sahibi sizmiş gibi davranmaktır. 5 kişi ile de 5000 kişiyle de beraber çalışsanız, katkınızın anlaşıldığı, sayılabildiğinizi bilmek önemli bir motivasyon unsurudur. Bu da sahiplenme dediğimiz özellikle yakından ilgilidir. Sahiplenmenin en önemli faktörü ise amaç belirginliğidir. Size göre önemli olan amaçları seçmeniz iş başarımını önemli ölçüde arttıracaktır. Böyle bir süreçte, organizasyonda amaç belirlenmesinin, birey performansı üzerindeki etkisi daha iyi anlaşılabilir. Çalışanlar kendilerine belirgin bir amaç verildiğinde, bu belirginliğe paralel olarak bir sahiplenme duygusu hissedeceklerdir. Amaçların anlaşılması, hissedilmesi anlamına gelir ki, bu his belirginliği, farkındalık ve sahip olma duygusunu ve dolayısıyla da performansı arttıracaktır (WHITTEN, 1995).

Amaç belirlenmesi, sadece bireyin değil, grubun (takımın) da performansını olumlu yönde etkileyecektir. Mühendislik dizaynı gibi bazı işlerde, amaç belirginliğindeki zorluk ortaya konsa da, bu tip işlerde de amaçların belirginleştirilmeye çalışılması performans üzerinde olumlu etkiler yaratacaktır (BUSBY, WILLIAMS, 1997). Ayrıca, sadece uzun vadede değil, kısa vadeli, günlük belirlenen amaçların belirgin olması da performansı arttırıcı rol oynar (WILK, REDMON, 1998).

Amaç üzerine yapılan araştırmaların birçoğu amaç zorluğu ve performans arasındaki ilişkiyi ölçmeye yoğunlaşmıştır. Bu araştırmalarda, zor amaçların kolay olanlara göre performansı daha çok arttırdığı ortaya konmuştur (YEARTA, MAITLIS, 1995). Amaç zorluğunun iş başarımı üzerine etkilerine örnek olarak, Sothern Üniversitesinde lisans düzeyindeki 188 erkek denek üzerinde yapılan bir araştırmada, deneklere üç seviyede zorlukta amaç verilmiş ve amaç zorluk seviyesinin iş başarımı üzerine etkileri araştırılmıştır. Araştırma sonunda kolay amaçlarda % 10, orta seviyedeki amaçlarda % 20 ve zor amaçlarda ise % 50 oranında performansın arttığı ölçülmüştür (BERGEN, BARLOW, 1996).

Amacın bir özelliği olarak kabul edilen geri bildirim, pozitif ve negatif geri bildirim olarak iki şekilde kullanılabilir. Negatif geri bildirimde, o amaca spesifik olarak ulaşma, alt ve üstünde bir değer alındığında tekrar tam istenen seviyeye getirmek istenir. Pozitif geri bildiride ise, ulaşılan seviye devamlı yükseltilmeye çalışılır. Kimi araştırmacılar, geri bildirimin bu iki türü yerine , onu bir bütün olarak, dış bir zorlama, pekiştirici veya ödül olarak kullanmıştır (WING, 1990). Negatif geri bildirim alan bireylerin, pozitif geri bildirim alanlara göre performansının daha çok arttığı bulunmuştur (MESCH, FARH, 1994).

2. ARAŞTIRMA

a. Araştırmanın Aşamaları

Araştırmada performans (iş başarımı) ölçüm kriteri olarak, Goodenough-Harris adam çizme testi kriterlerindeki, 67 puan kriteri kullanılmıştır. Bu testin uygulanabilir yaş grubu 5-12 yaştır (UÇMAN,1971). Araştırmada denek olarak yaşları 6 olan 20 ana sınıfı öğrencisi kullanılmış olup, Goodenough-Harris Adam Çizme Testinin kriterleri kullanımının uygun olduğu değerlendirilmiştir.

Seçilen denekler yaşları itibariyle, çocuk resminin gelişim aşamasında, ‘şema öncesi döneme’ denk gelmektedir. Şema öncesi evresinde çocuk, canlandırmak istediği obje ya da kavramla ilişki kurma kaygısını yaşamaya başlar. Bu ona büyük bir doyum sağlar. Bu dönemde dairesel ve uzunlamasına çizilen çizgilerin biçimlenmeye başladığı görülür. 5-6 yaşlarında çocuk kendi duygu ve düşüncelerini ortaya koyacak girişimlerde bulunur. En sevdiği konu, insan figürüdür (YAVUZER, 1992, s.41-42).

Araştırmada, Amaç Kuramında belirtilen amaç özelliklerinden, amaç belirginliği ve geri bildirimin performans (iş başarımı) üzerine etkisi ölçülmüştür. Fakat, deneklerin yaşları ve buna bağlı olarak algılamaları dikkate alındığında, amaç belirginliğinin, amaç zorluğu gibi değerlendirilebileceğini belirtmekte yarar görüyorum.

Araştırma üç aşamadan oluşmaktadır. Üç denemede de, deneklerden bir adam (sadece üçüncü aşamada, hem adam hem de kadın çizdirilmiştir) çizmeleri istenmiştir. Her üç aşamada da verilen süre aynı olup, bu süre deneklerin istedikleri süreyi kullanmaları şeklinde uygulanmıştır.

İlk aşamada, deneklerden bir adam çizmeleri istenmiştir. Bu aşamada söylenen amaç, sadece bir adam çizmeleri şeklindedir. Amaç belirginliğini veya amacı zorlaştırıcı herhangi başka bir açıklama yapılmamıştır. Bu aşamada (her aşamada olduğu gibi) deneklere kağıdın büyüklüğünü dikkate alarak resim yapmaları istenmiştir.

İkinci aşamada (bu deneme ilk aşamadan bir gün sonradır) deneklerden gene bir adam resmi yapmaları istenmiştir. Burada verilen amacın belirginliğini (dolayısıyla da zorluğunu) arttırmak maksadıyla, yani amacı daha belirgin verebilmek için, adamın gerçek bir adama benzemesi ve tam olarak, eksik bir parçası kalmadan çizilmesi istenmiştir.

Üçüncü ve son aşamada ise (bu deneme ikinciden altı gün sonradır), deneklerden bir adam ve kadın çizmeleri istenmiştir. Bu aşamada, amaç kuramında belirtilen amaç özelliklerinden geri bildirim kullanılmıştır. Geri bildirim olarak, özellikle deneklerin yaptıkları resimle ilgili soruları cevaplandırılmıştır.

Öğrencilerin birbirine bakması ve birbirlerinin çiziminden yararlanması mümkün olduğunca engellenmeye çalışılmıştır, çünkü, birbirlerine bakarak, taklit etme yoluyla performansları artabilecek, bu da çalışma sonuçlarının güvenirliliğini düşürecektir. Çünkü, deneklerin birbirlerine bakması, kıyaslama anlamına gelecektir ve bu konuda yapılan araştırmalar, kıyaslamanın performansı yükselttiğini göstermiştir (MANN, SAMSON, 1998).

b. Bulgular

Araştırmanın ilk aşamasında, yani normal olarak verilen amaçta, denekler performans ölçütü olarak toplam 327 puan almışlardır (Bakınız Tablo-1). Her aşamadaki sonuçların birbirleriyle karşılaştırılabilmesi maksadıyla, bu aşamadaki 327’lik puan taban kabul edilerek, buna göre yüzde cinsinden bir kıyaslama yapılacaktır.

İkinci aşamada, amacı belirgin verilmesinden sonraki performans puanı 646 olmuştur (Bakınız Tablo-2). Bu sonuca göre, belirgin amaç verilmesinin performansı % 97 arttırdığı tespit edilmiştir.

Son aşama olarak, amacın bir özelliği olarak kullanılan geri bildirim uygulaması neticesinde ise, toplam performans puanı 722 (Bakınız Tablo-3) olmuş ve performansın ilk aşamaya göre % 120 arttığı tespit edilmiştir.

3. SONUÇ

Bir çok araştırmacı amaç belirginliği ile performans arasındaki doğru orantılı ilişkiyi kabul ederken, bazılarında bu ilişkinin çoğunlukla amacın net belirlenirken (veya zor olarak belirlenirken), deneklerin sürece katılmalarıyla açıklamaktadır (YEARTA, MAITLIS, 1995). Örnek çalışmamızda, böyle bir etkinin olsa dahi çalışmayı olumsuz yönde etkileyeceği değerlendirilmemektedir. Çünkü, denek olarak kullanılan çocuklar hep kadın-adam çizmeyi sıkıcı bulmuşlar, özellikle iki ve üç safhalardaki uygulamalarda, böyle bir amaç belirlemesine (adam-kadın çizimi) katılmamışlardır. Böyle bir yaklaşımın, araştırma sonucunu nasıl etkilediği ölçülmedi ise de, motivasyonu düşürdüğü için, iş başarımını olumsuz yönde etkilediği ve buna rağmen bu aşamalarda performansın gene de artması ise, araştırma sonuçlarının güvenirliliğini arttırıcak bir etki yarattığı değerlendirilmiştir.

Özellikle geri-bildirim alan bireylerin kendine güven ve saygıları artmıştır. Kendine saygı ile amaç seviyesi(zorluğu) ve performans arasında doğru orantılı bir ilişki vardır (BERGEN, BARLOW, 1996). Çocuklarda geri-bildirim onların yaptıkları resimde önemli bir değişken olan kendine saygı ve güvenlerini arttırmış ve resim yapmadaki performansları dolayısıyla da iş başarımları artmıştır.

Zor amaçların verilmesi, motor performansını arttırıcı bir rol oynar (JONES, 1997). Yapılan çalışmada deneklerin performansında motor yetenekleri önemli bir etken olup, zor amaçlar verildiğinde bu yeteneklerin arttığı görülmüştür.

Araştırma sonucunda, en büyük performansın üçüncü aşamada yani geri bildirim uygulamasında olduğu görülmektedir. Bu sonuç üzerinde, deneklerin yaşlarından kaynaklanan yüksek bir süper ego düzeyinin etkili olduğu değerlendirilmektedir.

İbrahim Sani MERT

KAYNAKLAR

BUSBY J.S., WILLIAMS G.M., The Use Of Frontier Analysis for Goal Setting, Journal of Engineering Design, 1997, Vol. 8

UÇMAN Perin, Goodenough-Harris Resim Testi ile Bir Türk Örneklemi Üzerinde Bir Araştırma, Yayınlanmamış Bilim Uzmanlığı Tezi, Hacettepe Üniversitesi Psikoloji Bölümü, Ankara, 1971

JONES Graham, Goal Difficulty, Anxiety and Performance, Ergonomics, 1997, Vol. 40

MANN Leon, SAMSON Danny, A Field Experiment on The Effects of Benchmarking And Goal Setting on Company Sales Performance, Journal of Management, 1998, Vol. 24

MESCH Debra J., FARH Jiing-Lih, Effects of Feedback Sign on Group Goal Setting, Strategies, and Performance, Group and Organization Management, 1994 , Vol.19

MICHAEL Bar-Eli, NOA Levy-Kolker, Effect of Goal Difficulty on Performance of Aerobic, Anaerobic and Power Tasks , Journal of Sport Behavior, 1993, Vol. 16

ONARAN Oğuz, Çalışma Yaşamında Güdülenme Kuramları, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Yayınları, Ankara, 1981

PRAY Thomas F., GOLD Steven, Goal Setting and Performance Evaluation With Different Starting Positions: The Modeling Dilemma , Simulation and Gaming, 1991

VON BERGEN C.W., SOPER Barlow, The moderating effects of self-esteem and goal difficulty level on performance, College Student Journal, 1996, Vol. 30

WHITTEN Neal, Boosting Your Own Performance , Training and Development, 1995, Vol. 49

WILK Leslie A., REDMON William K., The Effects of Feedback and Goal Setting on The Productivity and Satisfaction, Journal of Organizational Behavior Management, 1998, Vol. 18

YAVUZER Haluk, Resimleriyle Çocuk: Resimleriyle Çocuk Tanıma, Remzi Kitabevi, İstanbul, 1992

YEARTA Shawn K., MAITLIS Sally, An exploratory study of goal setting in theory and practice: A motivational technique that works? Journal of Occupational and Organizational Psychology, 1995, Vol. 68

Psikolojik Testler ile ilgili kitaplar

  1. http://kutuphane.tbmm.gov.tr:8088/1998/199801271.pdf
  2. http://kutuphane.tbmm.gov.tr:8088/2000/200002367.pdf(evlilikten beklenen 3 şey)
  3. http://kutuphane.tbmm.gov.tr:8088/2000/200000513.pdf(çocuklara söz dinletebilme teknikleri)

21 Aralık 2009 Pazartesi

Son bir kaç yıldır çalıştığı işte eskisi kadar başarılı olamıyordu.

HALİS BEY



Terapi deneyimlerimi, terapi alanlar, almak isteyenler ve terapistlerle paylaşmak istediğim bu yazılarımda, ikinci olarak seçtiğim vaka da yine dirençli bir vaka.

Burada yazdığım öyküler kısmen gerçeklere kısmen de kurguya dayanmaktadır.

Dirençli vakalar karşısında kazandığımız en küçük başarının bile terapistlerin ve terapi alanların terapiye olan inancını arttıracağını düşünüyorum.



Halis Bey otuzlu yaşlarda, iki çocuk sahibi, üniversite mezunu bir kişiydi. Son bir kaç yıldır çalıştığı işte eskisi kadar başarılı olamıyordu.

Eşi ile ilişkisi bir yıldır daha mesafeli ve donuk bir hal almıştı.

Bir klinisyen gözüyle bakıldığında obsesif kompülsif bozukluğu vardı. Zaman zaman (yıllar içinde) major depresyona giriyor ve haftalar sonra depresyonu düzeliyordu.

Karısını ve iki çocuğunu kaybedeceğine dair ciddi bir kaygısı vardı. Bu düşünceleri sık sık aklına geliyor ve onu rahatsız ediyordu.

Obsesif (takıntılı) durumlarda “yüzleştirme” terapileri daha etkili ve kısa zamanda sonuç alıcıdır.

Benim gibi psikanalitik oryantasyonlu çalışma yapmak isteyenler için takıntılı durumlar zor bir alandır.

Yüzleştirme ve üzerine gitme terapisinde takıntılı durumların nedeni ve kaynağı çok fazla sorgulanmaz. Hasta ve terapist bu durumu doğal ve halledilmesi gereken bir problem olarak ele alır.

Örneğin eşyaların pis olduğunu düşünen takıntılı bir kişi hayal edelim. Bu kişi bir eşyaya dokunduktan sonra her seferinde üç dört kere elini yıkamaktadır. Yüzleştirme terapisinde terapist hastanın yanında durur. Hasta eşyalara dokunduktan sonra elini yıkamadan elinin kirli olduğu düşünce ve duygusunun verdiği huzursuzluğa ve gerilime dayanmaya çalışır. Terapistin onun yanındaki varlığı ona güç ve cesaret verir. Bir dizi teknik uygulama yapılır. En kolay hedefler belirlenir. En sonda ise hastanın en pis bulduğu eşyalara dokunması ve elini yıkamaması istenir. Bu tedavi pek çok durumda başarı ile uygulanabilir.

İyi bir tedavi yöntemidir.

İlk planda uzun süreli ve çok emek harcanan psikanalitik bir yaklaşım yerine “yüzleştirme” terapisi daha uygun olacaktır sanırım.

Analitik terapinin en önemli farkı takıntılı durumları farklı bir şekilde ele almasıdır. Terapist takıntılı durumu kişinin benliğinin (ego) bir parçası olarak ele alır. Bir süre sonra da hastanın da kendisi gibi yapacağını ümit eder.

Hasta için obsesyon , benliğinde duran yabancı bir ur-tümör gibidir. Onu kendi parçası gibi algılamaz algılamak istemez.

Çünkü obsesif-takıntılı düşüncelerin içeriğinde kişiyi dehşete düşürecek şeyler vardır. Obsesif kişi yakınlarını kaybedecekmiş, evin kapısını kapatamayacakmış ve evine hırsız girecekmiş, ocağı kapatamadığı için yangın çıkacakmış , AIDS hastalığına yakalanacakmış, tuttuğu eşyalar onu kirletecekmiş vs vs gibi duygu ve düşünceler içindedir.

Benlik-ego içindeki bu sıkıntı-takıntı üreten odağa (tümöre benzettiğimiz ego parçasına) terapi alan kişiler çok güzel adlar yakıştırıyorlar.

Bir kişi bu obsesyon üreten odağı kara-delik olarak adlandırdı, başka biri dev bir mıknatıs, bir başkası ise içine düşülmüş bir türlü kurtulması mümkün olmayan ıssız bir adaya benzetti.



Halis Beyle ilk karşılaşmamda iyi bir ilişki kuracağımızı düşünmüştüm. Ama on-beş seans civarında bir çalışmadan sonra aniden terapiden koptu.

Kısmen kullandığımız ilaç obsesyonlarını azalttığı için, kısmen daha teorik (dogmatik) davrandığım bir dönemde ona uygun duygusal yanıtların bazılarını veremediğim için terapiden ayrıldı diye düşündüm. Ama en önemli şey onu kendi içine kapatan ve egosu ile dış-dünya arasında bir bariyer oluşturan obsesif odağın onu hem dış dünyadan hem de terapiden uzaklaştırması idi.



Yıllar içinde iki terapi girişimde daha bulunmuş, iki terapiden de aşağı yukarı bizim deneyimimize benzer şekilde ayrılmıştı.



Tekrar benimle çalışmak istediğini söylediğinde bunu isteksizlikle karşıladım. Ona olan inancım azalmıştı.

Zaten direkt randevu istemedi.

Zaman zaman uzun bir yoldan geliyor, beni bekliyor ve birkaç dakikalığına bana birkaç soru soruyordu.

Aslında bir ölçüde sınır aşıcı olarak değerlendirdiğim ve beni sinirlendiren bu davranışları Halis Bey yaptığı zaman ona sinirlenmiyordum.

Sanki derinlerdeki mağarasından, uzak bir dünyadan beni yoklamaya gelen gerçek ötesi bir varlık gibiydi.

Bu reel dünyadaki tek dostu da sanki bendim. Böyle düşününce ona yardım etme isteğim artıyordu.



Gelmeye karar verdiğinde benimle terapi ücreti konusunda sıkı bir pazarlık yaptı. Depresif bir dönemindeydi, değersizlik düşünceleri vardı. Terapi ücretini çok düşük tutmayı ondaki düşük benlik değerini pekiştireceği, bana bilinçdışından bu duyguyu enfekte edeceği ve bende de yaptığımız işi küçümseme ve değersizlik duyguları üreteceği için istemiyordum. Sonunda anlaştık. Haftada iki kere gelecekti.



Onunla hızlı bir başlangıç yapmayı düşünüyordum. Çünkü benim açımdan bakıldığında yine terapiden kopma olasılığı yüksekti.

Yeniden bir ilaç tedavisine de başladık.



İlk haftalarda çıkar çıkmaz randevu almıyordu. Bu benim için onun temkinli olduğunu ve içindeki obsesif mıknatısın onun başka bir dünyanın içine girmesine izin vermediğini gösteriyordu.

Soyutlama gücü, zekası çok iyiydi. İnsanlarla mesafeli bir ilişki kurmasına rağmen, bir dönem bir insanla (büyük olasılıkla babası) iyi bir ilişki kurduğuna ve yeteri kadar bir özgüven geliştirdiğine dair bir izlenimim oldu.

Bu varsaydığım, özgüven duygusu ve bağlanabilme kapasitesine de güveniyordum.



Seanslar boyunca onun yetenekli yanlarını konuşmaya başladık. Benlik değerindeki düşüşler durdu. Birlikte onun kapasitesinin olanaklarını moral verici bir şekilde değerlendirmiş olduk.

Giderek seanslara daha dinamik malzemeler getirmeye başladı.



Aslında obsesyonunu bırakmak istemediğini bana anlattığında hakikatten çok heyecanlandım.

Yani hem bırakmak istiyordu hem istemiyordu.

Bu karmaşayı kısa bir süre içinde (iki ay) görebilmesi beni çok cesaretlendirdi.

Obsesif bir kişiye aslında bilinçdışından obsesyonunu bırakmak istemediğini söylersiniz bunu hemen hemen bütün sorduğunuz kişiler reddedecektir. Dolayısıyla başta belirttiğim takıntı üreten bir ego (ben) parçasının “kendisine ait” olduğunu Halis Bey farkına varmış oluyordu.

Bu farkındalık onu terapistiyle birlikte obsesyonu oluşturan daha derin kaynaklara ulaşması için yollarını açıyordu.



Dinamik çalışma döneminin uyumlu bir şekilde başlaması, başlangıç dirençlerini aşabilmemiz, onun terapi için randevu almaya başlamasıyla da paralellik gösterdi.

Artık randevuları telefonla almıyordu. Seanstan çıkar çıkmaz randevu alıyordu.

Hatta kendi yerini başkalarına vermemesi için sekreterimizi uyardı.



İzolasyonu üzerinde çalışmaya başladık. Bütün dünyadan sosyal çevresinden ve sevdiği uğraşılardan geri çekilmişti.

Hatta çok sevdiği eşinden ve çocuklarından da bir geri çekilme yaşamıştı.



Seanslar geçtikçe Halis Bey in psikolojik konumlanışı ikimizin gözünde de daha belirgin bir hale gelmeye başlamıştı.

Zengin ama okumamış bir dedesi vardı. Dedenin damadı yani Halis Bey in babası okumuş bir adamdı.

Ama buna rağmen sülale içinde hakkettiği değer verilmemişti babasına.

Halis Bey in annesi, eşine ve daha sonra da okuyan oğluna karşı benzer bir psikolojik pozisyon almıştı.



Babasının katı bir yetiştirme anlayışı vardı. Annesi bir yandan oğlunun hayatına karşı sınır geçici fütursuz davranıyor, bir yandan onu hor görüyordu. Annesi zengin babasının (dedenin) yaptığı gibi kendi ihtiyaçlarının kocası ve oğlu tarafından karşılanmasını bekliyordu.



Bu alanda çalıştıkça annesinin memnuniyetsizliği ve kadınlarla olan ilişkisi üzerinde yoğunlaştık.

Daha sonra babasının neden boşanmak istediğini anlatmaya başladı. Babası gittikten sonra annesinin bütün sorumluluğu kendisine kalmıştı.



Başladıktan aylar sonra önemli dinamikleri konuşmaya başlayabilmiştik.

Ama önümüzde gidilmesi gereken daha çok yol vardı.







LEYLA HANIM



Leyla Hanım’la ilk karşılaştığımda, içimde sıkıntılı bir duygu oluşmuştu.

Onunla ne yapacaktım?

Leyla Hanım bana Psikiyatr arkadaşım Hakan tarafından gönderilmişti.

Hakan terapi alması gerekir diye düşündüğü hastalarını bana yönlendiriyordu.

İçimdeki ses Hakan’ın bana duyduğu güveni boşa çıkarmamam gerektiğini söylüyordu.

Ama başka bir ses ise “vazgeç bu işten oğlum!” diyordu.

Leyle Hanım çalışmıyordu. Kırklı yaşlardaydı. Kendinden beş yaş büyük bir adamla yaşıyordu. İki kere evlenmiş, iki evliliğini de boşanarak bitirmişti.

Bir erkek ve bir kız kardeşi vardı.

İki kardeşi de bekardı. Erkek kardeşi Leyla Hanım’a para yardımında bulunuyordu.

Birlikte olduğu adam da maddi olarak ona katkıda bulunuyordu. Ama buna rağmen ekonomik durumu pek parlak değildi.

Şu ana kadar terapi ilişkisi içinde olduğum birçok insanı gözümün önünden şöyle bir geçirdim.

Leyla Hanıma pek şans veremiyordum. Ekonomik durumu bir yana, her şeyden önce ilkokul mezunuydu. Psikanaliz açısından bakıldığında çok önemli sayılan çocukluk yıllarını bir köyde geçirmişti.

Kendisini ifade ederken bir tutukluğu olduğunu da düşünmüştüm.

Onun koşullarında olan ve bol bol konuşan kadınlar vardır.

Öyle değil mi?

Ama o temkinli bir şekilde konuşuyordu ve zaman zaman sorularıyla beni kontrol ediyordu.



Örneğin A. Bey’in sevdiği kadına (yani kendisine) yönelik davranışlarını sorguluyor, o sırada ben dinleme pozisyonuna geçiyorum. O anlatırken onun hakkında senaryolar yazmaya çalışıyorum.

Leyla Hanım A.Bey’den şikayetçi oluyor. İçimden Leyla Hanımı A Bey’e karşı haksız kılacak bütün duyguları bir kenara bırakmaya çalışıp, onunla “yüzde yüz empati” kurmaya çalışıyorum.

Benim işimin önemli bir parçası senaryolar yazmaktır.

Amacım karşımdaki insanla psikanalitik bir dil oluşturmak için küçük örnekler üzerinde çalışmaktır. Bunları bir “demo” gibi karşımdaki insana sunarım. Eğer iyi bir işbirliği kurabilmişsek, bilinçdışının dilini çözmek konusunda hızlı bir ilerleme sağlayabiliriz.

Leyla Hanım sevdiği adamı besliyor, bakıyor, yetki veriyor, beklentilerinin anlaşılmasını bekliyor.

Ama anlatımının bir yerinde duruyor.

Yaramaz meraklı bir çocuk gibi bir soru soruyor, ben bütün tasarımlarımdan uzaklaşıp, onun dikkatini yönelttiği noktayı onunla konuşmaya çalışıyorum.

Bana sorulan bir soruya bilerek cevap vermediğim olur.

Çünkü özellikle ilk seanslarda çok sayıda “cevabı olmayan soru sorulur”

Karşımdaki insanın benim hakkımda ilgisiz, değer vermiyor, bilgisiz gibi erken yargılarda bulunmasını engellemek için bu sorulara cevap verdiğim olur.

Ama karşımdaki insan sorduğu sorunun cevaplanmamasından olumsuz etkilenmeyecekse soruyu cevaplamam. O bir süre beni bekler, yeniden iç dünyasına dalar.

Çok soru soran kişilerin ise psikanalize karşı özel bir dirençleri olduğunu düşünürüm.

Leyla Hanım da işte böyle çok sorular soruyordu.

Her gün görüşeceğim insanların listesine bakarım.

Görüşeceğim insanların isimlerine baktığımda genellikle bende iyi zaman geçireceğime dair bir hoşnutluk duygusu uyanır.

Ama onunla görüşme günü geldiğinde, adını her gördüğümde içimde bir rahatsızlık duygusu olduğunu fark ettim.

Onu direkt reddedememiştim. Ama terapiye devam edeceğine dair inancım azdı.

Nasıl olsa birkaç seans sonra bırakacak! diye düşünüyordum.

Sürekli bedensel şikayetleri vardı.

Nefes alıp vermede güçlük çekiyordu. Yan tarafında yanma ve ağrı oluyordu.

Zaman zaman sırt ağrıları oluyordu.

Bir başka zorluk da bu bedensel yakınmalardı.

Yoğun bedensel yakınması olan kişilerin terapiye direnci her zaman fazla olur.



Her seansta, önceden hazırlandığı belli olan cümlelerle kendini anlatmaya çalışıyordu.

Konuşurken bir sürü kitaptan alıntılar yapıyordu. Bu onda yapay bir hava yaratıyordu.

Onun hayatını tasarımladığım dünya ile kitapların olduğu dünyayı bağdaştırmakta zorluk çekiyordum.

Bir süre bu kitaplardan parça parça alıntılar yapıp konuşuyor. Sonra da kendi sorunlarını doğal bir şekilde anlatmaya başlıyordu.

Bu yapay entelektüel dünya ile onun kendi hayatı arasında köprü kurma çabasına karşı çaresiz ve ilgisiz bir şekilde seyirci oluyordum.

Ama bu akıl yürütme ve anlama isteği seanslar boyunca o kadar enerjik ve istikrarlı bir şekilde devam etti ki, bendeki ilgisizlik ve çaresizlik duyguları umut ve inanca doğru değişmeye başladı.



Genç kızlığında anne ve babasına isyan edip, bir süre evden kaçtığını ve akrabalarında kaldığını anlattı bana.

Çocukluk yaşantılarını ya sevimsiz bir şekilde hatırlıyordu veya hatırlamıyordu.

Anne ve babası yoksul kimselerdi ve bir an önce ondan kurtulmaya çalışıyorlardı.

Akrabalarının evinde anne ve babası tarafından yakalandığı zaman kendini asarak, intihar etmek istemişti.

Onun koşullarında ve onun yaşında böyle bir isyanı hayal ettim.

Kaçışını ve intihar girişimini.

Bende ona karşı yoğun bir saygı ve hayranlık duygusu oluşmaya başladı.

Başta terapiye karşı gösterdiği direnci de artık olumsuz bir duygu olarak yaşamamaya başladım.

O kendisine verilen bütün değersizlik aktarımları içinde değerli bir ADA yı yaşatmayı başarmıştı. Bu bir ütopya bile olsa , ulaşılmayacak bir ada bile olsa bu onda yaşıyordu. Hayatı pahasına bu ütopyasını koruyacaktı.



12. seansın sonunda Leyla Hanımla geçirdiğimiz bütün dakikaların su gibi aktığını fark ettim. Senası bitirelim mi diye sorduğumda bitirmeyelim diye bir espiri yapması ise bu duygunun karşılıklı olduğunu anlattı bana.

Artık birinci direnç hattını geçmeyi başarmıştık.

Dr. Kubilay Boğoçlu

ÇOCUK VE AİLELER İLE PSİKOTERAPİ ÇALIŞMALARI

Çocuk ve gençlerin psikoterapileri düşünüldüğünde sadece kendileri değil ailelerinin de ele alınması gerektiği düşünülmelidir. Çocuklar ,gençler ve aileleri ile yapılacak terapi şekilleri şunlardır;

• Aile terapisi
• Aile rehberliği
• Ebeveyn terapisi
• Beden terapisi
• Gençlerle psikoterapi
• Grup psikoterapisi
• Kurumsal psikoterapi
• Oyun terapisi
• Davranış terapisi

Aile Terapisi Aile terapisinden anlaşılan, aile bireylerinin katıldığı terapidir.
Anne, baba ve çocukların oturumlara katıldığı terapi türüdür. Bazen büyükanne ve büyükbabalar da katılabilir.Aile bireyleri genellikle çocuğun problem olduğunu ve terapiye onun alınması gerektiğini düşünebilirler. Çünkü çocukta problem yaratan anne-baba arasındaki iletişim bozukluğunun veya çocuk anne baba arasındaki iletişim bozukluğunun çok aile farkındadır. Bu nedenle birçok aile ilk oturuma çocukları ile birlikte katılmaları gerektiğini duyduklarında şaşırmaktadırlar.
Aile terapi süresi probleme ve terapinin anacına göre değişmektedir. Aile bireylerinin bozuk ilişkileri düzeltmek için gösterdikleri istek sonucu çabuklaştırabilir. Aile terapisi her 14 günde bir ya da 3-4 haftada bir olur. Terapi oturumları 8-20 oturumdan oluşur. Bu süre ağır ruhsal sorunların bulunduğu ailelerde 50-60 oturuma kadar uzayabilir. Genel olarak aile terapisi yardımcı bir terapist ile uygulanır. Terapistlerinin cinsiyetlerinin farklı olması her iki cinsiyetteki ebeveynin de kendilerini daha rahat hissetmeleri açısından daha iyi olur. Ayrıca terapiyi aynalı cam arkasından veya videodan birisinin izlemesi de daha sonra oturumun tartışılması açısından yararlı olabilir.
Terapinin amacı, aile bireyleri arasındaki iletişimi düzeltmektir. Aile terapisinde aile bir bütün olarak düşünülmelidir. Ailedeki bir birey ön plana çıkarılmamalı, hepsi ile aynı düzeyde ilgilenilmelidir. Aile bireyleri arasında ihtiyaca göre iletişim kurmak daha zor olduğundan, bireysel terapiden daha zordur. Bu nedenle; • Aile bireylerinin kendilerini değerli bulma duyguları desteklenmelidir. • Özellikle zor ortamlarda aile bağları sağlanmalıdır. • Aile bireyleri arasında karşılıklı sorumluluklar oluşturulmalıdır.

• Aile içinde duyguların yaşanmasına olanak sağlanmalıdır.
Aile bireylerinin kendilerini gerçekleştirmeleri amacı ile karşılıklı olanak sağlanmalı ve yarımlaşma desteklenmelidir.

• Aile bireyleri arasında sevgi bağları sağlanmalıdır. Önemli bir sorun aile bireyleri arasındaki sınırlardır. .Oysaki ilişkiler ne kadar dürüst olursa problem o kadar çabuk çözülür. Ayrıca anne veya baba bilinçdışı olarak çocuğu eşinin yerine koyabilir veya yapmayı isteyip de yapamadıkları şeyleri çocuktan bekleyebilirler. Aile içinde gizli bir reislik mücadelesi olabilir,oysaki aile kurumu eşitlik ilkesine dayandığından eşitliğin sağlanması ve her aile bireyinin kendini değerli hissetmesi sağlanmalıdır.
Aile terapisinde konuşarak aile bireylerinin durumları hakkında bilinçlendirme, rol oyunları, davranış çalışmaları, seansların videoya alınıp tekrar izletilmesi, davranışlar hakkında bilgilenme gibi teknikler kullanılır. Aile terapisinde problemin ve genel konuşmaların analizi yapılır. Çoğunlukla kriz üzerinde durulur. Problemlerin ortaya konup tartışılması sağlanır. Bu amaçla terapist ilk önce aile bireylerinin sakinleştirilmesi, ikinci aşamada aile bireyleri arasındaki bozukluk üzerinde durmalıdır. Ancak daha sonra ortaya bilecek çatışmaları engellemek için de aile ilişkilerinin kurulması sağlanmalıdır. Terapist bu aşmada bir yardımcı, katalizör,fikir verici, kritik yapma gibi çeşitli tekniklerle birçok rol üstlenir. Üçüncü ve son aşama da ise terapist kendinin ikinci plana çeker ve gerektiği zaman yardıma hazır olan ailenin bir dostu rolünü alır.
Aile Rehberliği Aile rehberliği çocuğu veya genci davranış bozukluklarından korumak için aileye çocuk eğitimi konusunda yapılan açıklamalardan oluşmaktadır. Aile rehberliği, eğer çocuğun problemi anne-babaya rehberlik etmekle çözülebilecekse ve de anne baba önerileri anlayıp uygulayabilecekse faydalı olur.
Öneriler probleme odaklaşmıştır ve anne babanın anlayabileceği ve uygulayabileceği düzeyde olmalıdır. Bazı durumlarda aile rehberliği sırasında sorunun daha kapsamlı olduğu fark edildiğinde davranış terapisi veya psikoterapiye ihtiyaç duyulabilir. Aile rehberliğinde de danışanın danışmana güven duyması ve onun problemi çözebilecek düzeyde bilgiye sahip olduğunu görmesi gerekmektedir. Ancak böyle bir durumda danışan danışmana bağımlılık oluşturabilir ve onun söylediklerini olduğu gibi kabul edebilir. Bu amaçla danışman danışanın problem çözme yeteneğini geliştirmesine yarımcı olmalıdır. Rehberlikte şu yolun izlenmesinde yarar vardır;

• Problemin analizi,
• Anne-babayı problemin çözüm yollarını bulmada cesaretlendirne ve bir çözüm yolunda karar vermede yardımcı olma,
• Bu çözüm yolunu uygulamaları için cesaretlendirme,
• Sonuçlar hakkında bilgi vermelerini sağlama.

Ebeveyn Terapisi Çocukta görülen davranış bozukluklarının eşler arasındaki uyumsuzluktan kaynaklandığı düşünülürse,böyle bir durumda aile terapisi ya da çocukları terapiye almaktansa anne-babayı birlikte terapiye almak daha uygun olabilir.
Eğer eşler birbirleri ile uyumlu değillerse, ebeveyn terapisi düşünülmelidir. Bu türden geçinemeyen çiftler, kazanma konusunda bir kişilik mücadelesi verirler ve bu savaşa çocuklarını, yakın akrabalarını, arkadaşlarını da çekerler. Bu tip eşler birlikte yaşasalar bile duygusal yönden yarılmışlardır. Bu durumdan çocuklar çok etkilenir. Anne babadan biri veya her ikisi de çocukların taraf tutmalarını isteyebilir ve onları yanlarına çekmeye çalışırlar ve bazı durumlarda hakemlik yapmasını isteyebilirler. Bazı durumlarda da ebeveynlerden biri eşine karşı duyduğu düşmanca duyguları çocuğa yöneltebilir. Ya da eşi hakkındaki bütün duygularını çocuğu ile paylaşma yoluna gidebilir.
Ebeveyn terapisi iki eşle birlikte yapılır ve bu terapi 8-9 oturumdan oluşur. Oturumda eşlerin bireysel sorunlarından aha çok eşler arasındaki sorunlar üzerinde durulur. Eğer gerekiyorsa eşler yarıca bireysel terapiye de alınabilir. Oturumlar 2-3 haftada bir yapılır. Evde uygulanması gereken davranışlar için biraz zaman tanınır. Ancak gerekli görülürse terapi süresi 20-30 seansa çıkarılır. Terapide problemlerin çözümü için;

• .Karşılıklı olumlu iletişim,
• Karşılıklı eşit şartlar,
• Problem çözme yeteneğini kazanma,
• reddetme, suçlama davranışlarından kaçma,
• Karşılıklı ihtiyaçların karşılanmasını sağlama ve eşlerin kendilerini gerçekleştirmesine olanak sağlama amaç edinilir.

Ebeveyn terapisinde,başlangıçta eşler arasındaki problemler belirlenir ve önem sırasına göre sıraya dizilir. Problemin içeriğine göre hedef saptanır ve uygun eğitim programları uygulanır. Beden Terapisi Nörolojik ya da psiko-somatik bozukluklar ile birlikte haraket bozukluğu,duygu iletişiminde bozukluk, sosyal davranışlarda bozukluk beden terapisi ile tedavi edilir. Beden terapisi aynı zamanda zihinsel özürlü çocuklardaki hareket bozuklukları ya da zihinsel yönden sağlıklı fakat duygusal nedenlerle bedensel rahatsızlıklar gösteren çocukların tedavisinde de uygulanır.
Haraketlerdeki huzursuzluk, yetersizlik, kas kasılmalarında, solunum, ses çıkarma, konuşma, dokunma bozukluğunda, beden ve mekan oryantasyonu bozukluğunda, dokunma korkusunda, beden imajı bozukluğunda,kendinin değerli bulmama durumunda, ilişki kurma güçlüğünde,saldırgan davranışlarda ve gevşeme bozukluklarında uygulanır. Beden terapisinde strateji ve teknikler şunlardır; • Öncelikle terapist ve çocuk arasında iyi bir ilişkinin kurulması gerekmektedir. • Çocukla terapist arasında bedensel kontağın kurulması. Çocuğu sevme,başını okşama, çocuğa duygularını bedensel hareketlerle ifade etmesinde yardımcı olunmalıdır. • Yavaş yavaş bedensel kontağa alıştırma. Genellikle bu çocuklar bedensel teması reddederler. Bunun için öncelikle çocuğun bedensel kontağa alıştırılması gerekir. Çocuk ilk aşamada terapistin elinin vücudunda dolaşmasına alışması gerekir.
Sonra terapistin dizlerine oturma, bacaklarında sallanma, terapi odasındaki oyuncak eve birlikte girme gibi alıştırma çalışmaları yapılabilir. • Bedensel çalışmaya sözle de eşlik edilmeli ve terapist devamlı çocukla konuşarak neyi niçin yaptığını açıklamalıdır. • Çocuğun kendi vücudunu tanımasına yardımcı olunmalıdır. Çocuk kendi vücuduna dokunarak bedeni hakkında bilgi sahibi olabilir. • Beden terapisinde acele edilmemeli ve çocuğun kabul edici ve reddedici davranışları kabul edilmelidir. Gençlerle psikoterapi Gençlerle yapılan terapi konuşmaya yöneliktir.
Konuşmalar daha çok davranışlar üzerinde rehberlik yapma ve uygulamalarla birlikte sürdürülmelidir. Terapiler mümkün olduğu kadar kız ve erkek karışık gruplar halinde gerçekleştirilmelidir. Gençlerin bu konuda ihtiyaçlarının fazla olmasına karşın çeşitli nedenlerle gençler bu uygulamalardan yararlanmamaktadırlar. Gençlerin terapisinde hedef, gencin kendini gerçekleştirmesine yardımcı olmaktır. Gencin egosunun gelişmesi ,çocuk rolünden kopmasına ve yetişkin rolüne girmesi, çevresinde yaşanana problemlerle baş etmeyi öğrenmesi, serbest zaman değerlendirmesi konusunda gence rehberlik edilmelidir. Gençlere yapılacak öneriler çok gerçekçi olmalıdır.
Gençlerin korkularının, nevrotik düşüncelerinin üstesinden gelmeleri isteniyorsa, serbest zaman çalışmaları imkanları,tartışma grupları, film grupları, müzik grupları, spor grupları, tiyatro grupları ile terapi saatleri birleştirilmelidir.
Danışanı merkez alan psikoterapide gençler konuşma ile duygularını ifade etmeye çalışırlar ve böylece kendilerini keşfederler. Eğer terapist gençlerle iyi bir ilişki kurabilirse başarılıdır. Grup Terapisi Grup terapisi, bireyin problemleri ve bu problemlere kendisinin bulduğu çözüm yollarını, diğer grup üyelerinin problemleri ve buldukları çözüm yolları ile karşılaştırma olanağını bulduğu ortamdır. Bu yolla aynı zamanda birey kendi problemlerinin diğer grup üyeleri tarafından nasıl algılandığını görme şansına da sahip olur. Ancak gruba alınacak grup üyelerinin bireysel terapiden geçmeleri uygun olur.